AT

Türkler öldüklerİnde atları ile gömülürler
At  Türkün kanadıdır diyor Kaşgarlı  Mahmut
Bu hikaye sahibi ölen atı vurması gereken ölen adamın oğlu ile birbirlerini çok seven dorunun hikayesidir.
Bugün için çin sınırları içinde kalan Doğu Turkistanın da yaşanmıştır
    Hava öylesine soğukki  kuru dallarda sarkık kırağılar hiç açılmadan aynıyı ertesi güne aktarıyor,sobalar hiç sönmeden sıra ile nöbetleşerek  kolu komşu mümkün olduğu kadar birlikte kalınıyor imece üsülü harlanıyor,kimseler evden cıkmıyor ki soğuktan donmasınlar,binek hayvanları yaşlı orta ve genç şeklinde aynı ağıl da beslenip bakılıyor,özellikle atların ayrı tutulduğu bölgeye daha fazla önem verilmiş hemen her tarafı soğuktan korunması için tezekler ve çamurdan oluşan sıva ile kapatılmış ,hayvanların ısısını korumaya özen gösterilmiştır
     Etine beslenen hayvanlarla sütüne talip olunan hayvanlarda ayrı ayrı yerlere konulmuş,köpekler bu dondurucu soğuklarda çoğunlukla evin içine  bazıları da özellikle atların yanına alınır,birbirlerini ortak sahiplerinden dolayı tanıdıklarından  biri diğerini rahatsız etmeden aynı kapalı  mekanda kalırlar.
        Evin sahibi olgunluk yaşını geçmiş olmasına rağmen sürekli genç atları kendine yoldaş yapar en önemli özelliği hızlı koşmak olan bu atlara sahip olmanın kendisini genç hissettirdiğinden bu alışkanlığını bırakmadan devam ettiriyordu.
    Babasının atlarını hep kıskanan oğlu babasının atlarına bakanları kendi seçtiği için atlarla babasından  arta kalan zamanlarda   alır görünmez dağlara tepelere ovalara akardı,at genç,kendisi de gençtı
       Atlar duygusal hayvanlardır,hisleri ile adeta sevdikleri ile konuşurlar,sahibine olan bağlılıkları sahibi sırtından düşüp ölse bile onun yanından hiç ayrılmadan onun etrafında ,birileri gelip sahip cıkıncaya kadar dönerek bekler.
      Bu genç atla adeta  beraber büyümüş ,birlikte çok nal tepmişlerdi,at asıl sahip olarak babayı değil oğlunu bilecek kadar derin kişneme içinde idi,
    Baba bu süreçte hiç beklenmedik şekilde hastalandı ,soğuklara dayanamamış, vucut direncı bitmiş olmalı ki kısa zaman sonrada hayata gözlerini yumdu.
     O akşam ağılda olağan üstü bir huzursuzluk vardı sanki atlar bişeyler hissetmiş gibi sessizliğe inat kişnemelerle  etrafı adeta olacaklardan haberdar ediyorlardı,ve sabaha karşı gözlerini yuman sahibi ile kişnemeler de durdu.
   Evdekiler sevdiklerini kaybetmenin acısı ile atlarının bu durumunu anlama yada yorumlama şansları olmamıştı ama atlar sahibine ağlıyordu.
  Gelenek gereği Sahibi ölen at evin en büyük oğlu tarafından vurularak öldürülür ve aynı mezara konulur,sorgulamak,doğruluğu yanlışlığı  aramak sözkonusu bile olamaz,bu durumlarda ilk karşınıza gelen cevap,,,sen büyüklerimizden daha mı iyi bileceksin,,,,,hatta bu yanlışların sürdürülebilmesi için üydurulmuş mistik  gizemli hikayelerle süsleyip desteklerler,
atı sahibi ile gömülmemiş bir atın canavara dönüşüp  oğlunu yediği gibi.
        O akşam babasının vefatı ve onun acısı ile kendini teselli etmeye çalışan akrabaları sayesinde baş edebilmiş ama ertesi gün atı nasıl vuracağı konusunda kendisini kimse teselli etmemişti, zatende edemezdi,düşünceler beyninde gidip gelip  renkler çizerken en çok karanlıkların hakimiyeti vardı ve o onun bütün yaşam enerjisini emiyordu,beyaz dünya işık renkler, güneş nerde,baskı ve hızlı düşünce şeritleri,beyninde şimşekler çaktırıyor bir çıkış yolu arıyordu.
      Atlar da insanlar gibi şanslara ve hayatlara sahiptır bazıları eşeklik eder bazıları efelik,eşeklik eden atlar yaşlanıp artık işe yaramaz hale geldiklerinde ya kesilip yenilir yada çok yaşlanmış ve eti de yenmiyecek kadar sertleşmiş ise tabiata kendi haline bırakılır,
     Tam aradığı fikir bu idi,akşam karanlığında, vurup babası ile gömmesi gereken atı ağılından alıp yıldırım hızıyla tepelerın arkasına sahipsiz ve ölümü bekliyen kurtlara yem olacak atların bulunduğu bölgeye götürüp bıraktı,orada bulduğu  bu atlardan birini alıp yanında getirdiği yüları takıp, atın sırtına binmeden birlikte yürüyerek  eve geldiler ,kaçırdığı atın yerine koydu.
      Herkesin derdi belli güzel ve gösterişli mezar ,onun yanına da kılıcı,kalkanı ,eşinden hatıra bir obje   ve yanına yoldaşı olacak atı ölenin mezarına koymak.
       Diğer hazırlıklar tamamlanıp sıra atın vurulmasına gelince bu sürecin organizasyonunda bulunanlardan biri ağıla gitti ve atını oğlunun taktığı yülarından tutup alana getirdi,herkes gelenekleri gereği oğlunun yapması gereken vazifeyi bekler pozisyonu aldı,at kazılan mezarın başına gelecek şekilde hedefe konuldu ,gözleri at gözlükleri ile kapatıldı,uydurulmuş birkaç ezber kelimeler dua diye mırıldanılıp hep beraber kurşun sesi beklenirken ,bir türlü tetiğe basamıyan oğlu gözünü kapatmaya fırsat gelmeden,yaşlılardan biri olan buğra bey yüksek sesle ortamın sükünetini ,bozdu,
    Bu at ölen adamın atı değil
   Oğlu ürettiği çarede açığa cıkmak istemiyor du ,daha önce tedbiren hazırladığı sanaryo oynamaya başladı,
   Bu at babamın atı,üzüntüden dünden bu güne bu hale geldi,sahibinin ölümüne dayanamayıp kendi ölümünü hızlandırmaya çalıştı,siz benden dahamı iyi bilip atımızı tanırsınız,tabiî ki hayır,dedi ve tetiğe basarak zaten acı ve ağrılar içinde kurtlara parçalanmayı bekliyen atı kurtardı,yuvarlandığı gibi kendisine hazırlanan çukura düştü.
    atın değişmiş olduğunu diğer kardeşler de fark etmişler ama ağbi böyle diyorsa bir bildiği var diye ses çıkarmamışlardı
      Tören tamamlanıp gerekli ritüeller yerine getirildi, atın derdiyle meşgul olmaktan babasının acısını yaşıyamamıştı eve döndüklerinde taşların üzerine konulmuş kalas tan bankta oturanlarla yaşıtlarının babasıyla olan anılarını paylaşıp teselli muhabbetlerine geçtiler,fakat onun aklı kaçırdığı ve ormana bıraktığı atında idi,bir an önce kalabaklığın kendisini fark etmiyecek fırsatı bulup kavuşması lazımdı,böyle kıymetli atları sahipsiz bırakmak akıl işi değildi
      O gün ne yaptıysa evden uzaklaşamadı,biri gidip diğeri boynuna sarılıp baş sağlığı diliyor,kimi gerçek kimi yapmacık üzüntü beyanlanında bulunuyordu.
    gece geç saatlere kadar bu durum böyle devam edince çaresiz buluşmayı yarına bırakmıştı.
    Sabah daha gün ağarmadan demir bükme ile yapılma menteşeden çıkan kapı sesine aldırmadan evden hızlıca ayrıldı,yaklaşık yarım saatlık yolculuktan sonra atını bıraktığı noktaya geldiğinde güneş kendini tepenin ardından göstermiş beni seyret der gibiydi,anlamsız bir sevinç le etrafına bakınıp hemen her noktaya hakim küçük tepeciğin üzerine çıkıp,etrafını taramaya başladı,kendi atı olmadığı gibi diğer bırakılmış yaşlı atlarda yoktu.
   Sabah ev halkı uyanıp komşuların getırdiği yemeklerle kahvaltılarını yaptıktan sonra eksiklerinin farkına varmış etrafa seslenmelerine rağmen delikanlıyı bulamamış lar ve birini görevlendirmiş ler onun gelenlere gören varmı sorusuyla aramışlar ama bulamamışlardı.
taziye evinde ev sahibi olmazsa herkes merak eder
iki kişi görevlendirilip aramaya çıktılar,o gün akşama kadar kendilerince aramadıkları yer kalmamış ama bulamamışlardı,taki ertesi gün kendiliğinden çıkıp gelinceye kadar hemen herkes taziyeyi unutup evin delikanlısını konuşur olmuştu,sorular üst üste gelmiş ama hiçkimseye hiçbirşey söylemeden iki elinin arasına aldığı kafasını hiç kaldırmadan öylece susup beklemişti.
    At nerde
delikanlının kafasında artık ölen babası hiç yok 
tek derdi at nerde
bir gün önce yaşanan yokluktan dolayı tüm gelenlerin dikkatı üzerinde olduğu için evden ayrılamadı,diğer gün de böyle geçince büsbütün moralı bozulmuş ,en güvendiği arkadaşına durumu anlatmak zorunda kalmıştı,maksadı ata ulaşmanın yolunu bulmaktı
   Taziye ziyaretleri seyrekleşip hayat normale dönünce başlıyan aramalar dan hiçbir ize raslanmamış olmasından olacak artık kabüllenmek zor olsada  atın çalındığına karar vermişlerdi.
kim çaldı
taziye evine en az bir hafta  at ta sahibiyle öldürülüp gömülmesinden kaynaklı olmalı gelenler evin yakınında atı bırakır yaya gelir di,
bir hafta bitmiş artık gelen insanlar atlarını kullanabilir
Buğra bey atına giydirdiği özel yapılmış koşu semeri ile avluya geldiğinde delikanlının gözünden ateş fışkırdı,buğranın attan inmesini bekledi,daha önce atını aramaya giden arkadaşı durumun farkına varmış olmalıki delikanlıyı kimsenin anlam veremediği şekilde kucaklayıp yan tarafa çekti,zaten ziyaretçi sayısı çok az kalmıştı ama buna rağmen kendi kapısındaki birine yanlış birşey yapamazdı sabredip zamanını beklemelıydı.
   Bugra bey atın vurulma töreninde herşeyın farkına varmış,gelecekte oğlunun konuşamıyacak şekle sokmak için itiraz etmiş ve başarmıştı,madem atı vurdun bu benim atım dır diyecek herkes de bunu kabüllenmek zorunda kalacaktı.
   Buğra bey babasının yaşıtı,üstelik arkadaşı,yapacağı her hareketi düşünmek zorunda,ama çaresiz ve üzgün,
bunun yerine sana ibaşka at vereyım takas edelim,
bunun gibisi yoktur,niye takas edeyım
iki at vereyım
olmaz
bu atın hayrını göremezsin ver şunu bana
benim yaşıyacağım kaç yıl kaldı ,birdaha böyle ata sahip olamam 
ama senin bildiklerini bende biliyorum ,sen hırsızlık yaptın
hayır ormandan sahipsiz atların içinden aldım
hırszın sen
evdekiler ve arkadaşı artık zor tutuyorlar ,buğra bey ısrarla durumun kabul edilmesini sağlamaya çalışıyor,
hep bir ağızdan git burdan diyerek ortamın dahada gerilmesine engel olmaya çalışmışlardı, Buğra bey ağır ağır hareketlendirdiğinde at anlamıştıki burya kalıcı gelmemiş,sahibine verilmiyecekti,
duyduğu oğlum sesiyle öylesine bir şahlandıki sırtındaki yaşlı adamın semerine tutunması mümkün değildi,Buğra bey hantal vucuduyla yere yapışmıştı ,belli bir süre kimse yanına gitmedi,geçen birkaç dakka sonra yanına giden akranlarından birine düşük sesle ,bu atı bu delikanlıya hediye ediyorum,böyle bir sevgiyi ayırmaya hakkım yok beni evime götürün demişti.
Doru yuvasına ve asıl sahibine kavuşmuştu.