KÖRÜN KURŞUNU
Bindokuzyüz atmışlı yıllarda ,ülkemizde yaşıyan nufusun yarısından fazlası köylüdür,eğitim seviyesi rakamlara bile gelmiyecek kadar düşük,okuma yazma oranı sadece yüzde atmış cıvarında,ikinci dünya savaşından kıl payı kurtulmuş ülke olarak yaşam kalitesi birhaylı düşmüş,şehirlerde yaşıyanların çoğu geçim sıkıntısı içindedır
köylülerin avantajı besledikleri küçük yada, büyük baş hayvanlarının olması,tarımla uğraşmaları ve hemen hemen yok denecek kadar az giderlerinin olması.
Hamit amca köyde sözü geçen biri iken yaşlanmış, köydeki yamaç lıktan oluşan arazilerini üç oğluna yukardan aşağı çektiği ipleri ölçü alarak elinden geldiği kadar adil bölüp dağıtmıştı,dik arazide ekilecek mısır veya fasülyeden maksimum istifade edilmesi için ormandan getirilen kumar ağaçlarının ince uzun olanlarından ucu sivriltilerek yapılan sırık lar, toprağa özellikle yağmurlu havalar yerleri yumuşatacağı için sabitlenerek kullanılır, böylece elde edilmek istenen sebze ürünün daha çok güneş görmesi saglananır.
Hamit amcanın üç oğlu var üçünün de adı ahmetti,
En büyük Ahmet ten önce dört kardeş sıra ile doğumdan hemen sonra ki birkaç ay yaşadıktan sonra ölmesiyle Hamit amcada hemen sonra doğanın da oleceğınden korktuğu için aynı ismı koymuş bir yaşına gelmiş olmasına rağmen büyük ahmetin yaşıyacağına inanmadığından ikincisinede ismini aynı koymuş,üçüncüsüde sağ salim doğmasına rağmen Hamit amca ölüm korkusunu yenemediği için ona da aynı ismi vermişti , böylece üç kardeşin de adı aynı kalmış.
Büyük Ahmet yaşı ilerledikçe aileden gelen genetik mirastan gözünün birini onbeş yaşlarına geldiğinde kaybetmişti,şartların müsaade ettiği kadar doktorada gitmiş ama aldığı ilaçlar çare olamamış zaman içinde ikinci gözünede perde inmeye başlamıştı,zamanın şartları gereği tibbi müdahaleler yeterince yapılamadığı için artık kör Ahmet denmeye başlanmıştı bile.ikinci Ahmet Ahmet diye kalmış üçüncüsünede küçük Ahmet dediklerinden dolayı herhangi bir karışıklık olmuyordu.
Ahmetin diğer kardeşlerden farklı olarak ,körlükten sonra gelişen duyma yeteneği öyle bir hal almıştı ki herhangi dala konmuş kuşu çok kolay avlıyabiliyordu,bu meziyeti aslında gözlerinden birinde başlıyan görme kaybı daha belirmeden avcılığa olan merak ve ilgisinden kaynaklanıyor olabilirdi.
Asakerliğe almamışlardı,kör diye kimse kız da vermeyince babası öldükten sonra bekar olarak annesiyle birlikte yaşamaya başlamıştı arazi öylesine engebeli ve uçurumlarla doluki görme yetisi tam olanlar için bile çok tehlikeli olmasına rağmen daha önceleri santim santim hafızasına yazdığı yerleri ve yolları ,bütün gün sırtında bir dolma tüfek yazı kışı durmadan etrafı dolaşıp mevsimine göre avcılıkla zaman geçiriyor,akşam avlarını annesine getirip hep birlikte afiyetle yiyorlardı.
Güneş batmıştı akşam karanlığı henüz tam oturmadan evin yolunu tutan ahmetin önünü kesen komşusu, yükarı doğru bakınıp Ahmetin kör haliyle bu avcılığı nasıl yapabildiğini test etme istedi,aslında birinci derdi biraz eğlenmek muhabbet le zaman geçirip eve öyle gitmek ti.evde bir gaz lambası,ışığında veya yanacak ocak denen şöminenin karşısına serilen koyun postuna uzanıp uzun gecelerin bitmesini beklemekten daha iyi şeyler yapmanın peşinde idi,Ahmet kördü ama çok akıllı biri idi zaten çok küçük olan yüzon haneli köydeki hemen herkesi tanıyordu,kendisini sever sayardı ama bu saatte avcılığın doğru olmadığını bildiği için komşusunun söylediklerini duymazdan gelmeye çalıştı ise de olmadı ilerde hayal meyal ağaçların arasında gözüken ve gittikçe uzaklaşan bir karartı görmüş onu vurup vuramıyacağını soruyordu.
tam seçilemiyen bir karartıyı hedef olarak gösteriyordu,vurabilirsen sana kalın bir yün çorabı hediye ederim diye de tahrikle tam emin olamadığı hedefe ateş etmeye zorlanan ahmeti ikna etti ,hemen herkes akşamları kadın erkek herkesin bolca bulunan koyun yününden corap örerdi ama bazıları keçi yününden eğrilen yünlerle su tutmıyan çok kullanışlı ve kıymetli olandan yapardı ,işte teklif edilen böyle bir çorap olunca işler değişti .,tüfeğini kaldırdı ve hareketli hedefe doğruttu nişan alır gibi yapıp tetiğe bastığı gibi hedefin bulunduğu yerden aşağıya doğru uçuruma yuvarlanan varlığın sesi etrafı acı bir feryatla inleti,komşu kadar ahmette şoktan donup kalmıştı,ne oluyordu,tüfek sesinin yankılarının yanında insan sesine benzer bir sesin yankısı uzun uzun kulaklarında yankılandı ,bizim attığımız mermi ile ilgisi olmamalıydı zira gelen ses bir insan feryadı ,insan çığlığıydı,görünmez uçuruma düştükten sonra ses kesilmiş ti ancak neler olduğunu anlamadan etraftaki köy evlerine kadar ses ulaşmış hemen her evden birileri yanlarına koşarak gelmişlerdi bile,
Ahmet avlarını koyduğu yerde unutmuş komşuları ile feryadın geldiği yöne doğru kendilerini kollıya kolıya giderken ,yardım almaları gerektiği ne kanaat getirip önce ancak üç beş metrekare den ibaret olan köy meydanına indiler,ıslık ve birkaç bağrışmadan sonra ellerinde içi gazyağı dolu ucundaki bezleri fitil yaptıkları meşalelerle bir araya toplandılar, kadınlar evlerinin pencerelerinden meraklarını gidermeye çalışırken neler olup olmadığını ögrenmeye çalışıyorlardı
aralarından en genç ve cevval olan dört kişi yi daha yanlarına aldılar biri eline balta aldı biri engel olacak dikenleri kesmek için küçük saplı bir kopri iki kişi de uzunca ipleri omuzlarından aşağı sırtlarına doladılar, hemen hepsinin de belinde değişik çap ve modelde tamamen dolu silahları ve ceplerinde mermileri ile yola çıktılar
.diğer kalabalık kocaman bir gürgen ağacının arkasına konulmuş yuvarlak kütükten yapılma oturağın etrafına dizilip köylü arkadaşlarını arkalarından gözleri ile takip ede ede gönderdiler ,kalanların ,önce kocaman bir ateş yakıp etrafın aydınlanmasını sağladıktan sonra, meşalelerin ucundaki ateşi takip ederek gittikleri yeri görmeleri mümkün dü, yola çıkan gurup kuş uçuşu beşyüz metrelik mesafeyi yaklaşık iki saatlık meşakatlı ve maceralı yolculuktan sonra döne döne hemen hiçbir yol izi olmıyan bazen yuvarlanıp bazen küçük kumar ağaçlarının dallarına asılarak uçurumun bitiş noktasına inmişlerdi,içlerinde en heyecanlı ve merak içinde olan tabiî ki bir kıl çörap uğruna tetiği çeken ahmetti ondan sonra onu tahrik eden komşusu.
Henüz anlatılanlardan kimse bir şey anlamamıştı,evet o sesin geldiği yöne doğru ateş etmişti ordan dar ve dik bir patika yolu olmasına rağmen o saatlerde ordan çok tehlikeli olduğu için herhangi bir insanın geçmemesi mümkün,değildi ,yani insan değil hayvan bile olmamalıydı,evette duydukları ses ,feryat,figan vardı ve bunun ne olduğuna bakılmalıydıi,ahmete sen gelme gözün görmüyor birde senle uğraşmıyalım diye yapılan ısrarların hiçbiri bunun için para etmemiş o da bütün risklere rağmen komşılarının da yardımı ile aynı yolculuğu yapmıştı.
En öndeki meşalenin arkasına dizili dört kişi daha vardı en sondakinin de elinde aynı meşale olduğu için ortadakiler in yol görme pröblemi yoktu,meşale yanarken etrafına ışıktan daha çok duman yayıyor,özellikle arkadakileri duman isi kaplıyordu ve gaz kokuyor ama ,kimse bunların farkında bile değil.
Komşulardan birinin
Eyvaaaaah sesi herkesi yerinde dondurdu
sarmaşık şeklinde uzayıp hemen her yere dolanıp on onbeş metrelere kadar kendini bağlıyabilen deve dikenlerinin içinde elbiseleri düşerken belli yerlerinden yırtılmış bir kadın bedeni duruyordu ,üstelik daha vucudu sıcaktı .
Ahmet yere yığıldı ,komşular dan en öndeki elindeki meşaleyi kendisinden daha yaşlı olana verip dikenlerin içine daldı,şaşkınlığı ve dehşeti dahada arttı,dilı konuşamaz hale gelince belli belirsiz böğürtüler duyuldu ,ahmeti tahrık eden komşu daha büyük bir dehşetle yanına geldiği nde kendini yere bıraktı,,,bağırıyordu,,,,ne olur beni vurun,, vurun beni,vuruuuun,benim yaşamaya hakkım yok benim yaşamaya hakkım yok,herkes şaşkınlık içinde aklın yok olduğu herkesi duyguların sürüklediği topluluk haline dönmüştü,ağlaşmaların karşı tepelerdeki yankısı ,köyün ve komşu köylerin haberdar olması için yetmişti,körün kurşunu ile vurulan başında beyaz yazmasıyla yirmi yaşındaki kendi kızıydı.