KUYRUKSUZ FARE

KUYRUKSUZ FARE

Karadenizin eteklerine fındık ağaçları öbek öbek dikilir,bu fındık ailesine bazı bölgelerde ocak ta denir ayni kok içinde  dört beş fidan la oluşturulan ve,aralarında üçer metre mesafeler bırakılarak sıra sıra bir düzen ile dikilen fidanlar ,eğer arazi meyilli ise setler oluşturularak tarla meydana getirilir,yaban ve meyvesiz ağaçlardan arındırılıp temizlendikten sonra  dikilen fideler yaklaşık üç veya dört yıl sonra aralarında erkek polen dağıtan bir veya tek sayıdan oluşan ,üç,beş yedi gibi sayıda kabuğu çok sert kırılmsı  zor fındık ların döllemesi ile meyve vermeye başlar.
       Fındık dünyanın nadıde meyvelerinden biridir ,kuruyemiş olarak tüketilebildiği gibi yeşil kabuğundan soyulduktan sonra taze ikende yenir.ayrıca çikoleta sanayı,ilaç sanayı gibi geniş kullanım alanları vardır
    Öyle güzel bir tat ve içi öylesine enerji doludur ki yiyenin içinde ayrı bir canlılık meydana getirir,sevmiyeni olmaz, insandan karıncaya kadar ,hemen  hemen bütün canlıların ortak yiyeceğidir.
    Olgunlaşan fındık ağaçları meyve vermeye başladıktan sonra  her ağacı bir dişi  fare sahiplenir ve orayı yuvası haline getirir,yazı kışı orda yaşar,fare için adeta ekmek elden su gölden yaşayıp gidebilen yerdir,burada hayat tatlı ve kolaydır.
     Dişi fare bir defada sekiz veya on yavru dünyaya getirir,hepsini de emzirerek belli büyüklüğe getirir ve sonra kendine güvenen yuvadan ayrılarak hayatına devam eder.
     Kuyruksuz farenin hikayesi dünyaya geldiği yarım egimli bir araziye dikilmiş fındık tarlasının ,tarla sahibi tarafından sonbaharda yapılan yaşlı ağaçları ayıklamak için kesim esnasında tepeden inen bir fındık dalının kuyruğunu koparması ile başlar.
    Çok acı çekiyordu,kopan kuyruğunu düşünecek vakti bile olmadı ,ne olduğu nu anlamadan korku ve telaş içinde , akan kanın durması için bildiği hiçbirşey yoktu,aklına gelen ilk iş kuyruğunu kopan yerden yıldırım hızında  bir su birikintisine batırıp acının geçmesi nı denemek oldu,fakat  bütün denemeler  boşuna i ,daha çok acıdı ,daha çok kan kaybetmeye başladı,gücü tükenmeye başlayınca,başka bir şey yapmalı  diye düşündü ,ama ne,
ordan yer değiştirip başka bir yaprağın alitından daha önca hazırladığı tehlike anında  yedek kaçma deliklerinden birinin içine daldı,
    Tarla sahibinin haberi bile yok,baltası ile işini yapmaya devam ediyordu,hayat onun içinde kolay değil akşama kadar balta sallayıp meyve veremiyecek kadar yaşlanmış fındık ağaçlarını kesip tarlanın temizliğini yapacak, bitmezse yarın da aynı işi yapmaya devam,edecekti.
    Delik diğerlerinden daha dardı,zaten sadece kaçiş deliği idi normalıda böyle olurdu ,kıvrımlı bir noktaya gelince ,kuyryğu  enerjisi  düştüğü için yere değmiş ti toprak kanı durdurmuş bilinçsizce,kendiliğinden bir yöntemle çözüm meydana gelmiş ama ,kuyruksuzun hiç halı kalmadığı için ,oraya yığılıp kaldı.
     Nekadar zaman geçti kendiside bilmiyor uyandığında eskisinden daha iyi idi,yattığı yerden kalktı ,dışarı çıktı kimseler yoktu,tarla sahibi işini bitirmiş olmalı ki balta sesi bile yoktu.
    İlk karşılaştığı kardeşleri oldu,olanlardan haberleri olmadığı gibi ,kuyruksuzun çektiği acılardanda habersizlerdi  gördüklerinde onun bu durumuna çok güldüler,ayrılalı onca zaman olmuş aralarındaki aidiyet duygusu zayıflamış adeta birbirlerine yabancılaşmışlardı ,en acı olanı da ona kuyruksuz lakabı takmaları oldu.
Derdini anlatıp paylaşacaktı,vaz geçti,kendisine acıyacaklarına dalga geçip lakap takan kardeşlerine ne anlatacak,ne paylaşacak,
 Hırslandı ,o bölgeden ayrılıp karşıda bir fındık ocağına yuva yapmak üzere gitti , dolu idi kovdular,bir başka ocağa gitti kuyruksuzu palyaco zannedip gel biraz bizi eğlendir dediler,dahada uzaklaşıp onu hiç tanımıyacakları yere doğru tırmandı ,buralarda hiç delik yoktu demekki buralar sakin henüz fareler keşfedememiş diye düşündü,bunun iki iyi tarafı  vardı  biri sakin ve sahipsiz olması ikincisi yılanların buralara gelmemiş olması.
 
    Kendine göre bir yön seçip küçük bir delik açtı,kazıdığı nokta biraz kumlu ,biraz da kendisine ağır gelmiyecek çakıllar la kaplıydı ,etrafından dolaşarak virajlı da olsa bir yuva deliği açtı,deliğin görülmemesi için çıkardığı toprakların üzerini kuru fındık ve kumar ağaçlarının döktüğü  yapraklarları ile kapatıp içine girip korkusuz ca  uyudu.
   Delik tamam ama fındık eksik
Fındık yada ceviz veya kestane bunların hepsi belli mesafelere dağılmış olarak bu tarlada var,işe koyulma zamanı,gelmişti
Sabah ilk mesaisinde altına deliğini açıp yuvasını yaptığı fındık ocağının önunden topladıkları ona yetmişti hatta iki tanesi nı de içeri getirip yarınını da garantiye almıştı bile.
Diğer günlerde topladıkları yuvaya sığmaz olunca  delikleri n iç kısmını büyüterek depo haline getirdi,deponun ön tarafı nı  da uyku ve yaşam alanı olarak kullanılıyor du.
Bugün hava çok güzel  kışın yetecek kadar da depoda yiyecek var keyif yerinde ama bişey eksik,kendiside bilmiyor ama bişey eksik,dolaşti,dolaştı akşam deliğine geri  geldi ama yine aynı duygu yine aynı eksiklik , bişey  eksik.
Bu birkaç gün devam etti sonra anladıkı eşi yoktu yalnızdı, yuva saydığı delik nekadar yiyecekle dolu olursa olsun eksiklik giderilemiyordu tek başına anlamsız ve eksik ti.
Kuyruksuz hale gelmeden önceki zamanlardan edinmiş olduğu bilgiler ve tecrubelerle  bir eş bulacak oda  eksiğini giderecekti,ilk günkü  girişiminde daha önceki kuyruksuz lakabı peşini bırakmadı,ona sempati gösterme bir yana dalga geçilmiş onuru kırılmıştı.deliğine gitmek bile istemedi,yaşam hevesi enerjisi düşmüş ayakları birbirine dolanıyordu önüne çıkan bir eğreti otuna tırmanıp hafif hafif rüzgarın salladığı dalında etrafı seyre daldı,hayatı sevecek bir şey arar gibiydi.
   Daha öncedende sık sık yaptığı eğreti otu sefasını yaparken Yukardan normal esen rüzgarın çıkardığı sese karışmış bir ıslık sesi gelmeye başladı ,uyuşuk ve dalgın haliyle arkasına baktığın da aralarında bir metre mesafe kalmış bir doğanın   onu almak üzere pençelerini açmış yakalanmak üzere olduğunu gördü,kalbi aklından hızlı çalışmaya başladı,korku yaşama hevesini geri getirdi,iğreti otundan yıldırım gibi gelen doğanın pençesine düşmeden atlayıp çalı ve dikenlerle kaplı öbeğin içine oradan da ilk bulduğu ve kime ait olduğunu bilmediği bir deliğe girdi,kalbi çıkacak gibiydi,daha öncaki halini unutmuş yaşama derdine düşmüştü,delikte epey ilerledikten sonra durup beklemeye başladı,bir zaman sonra anladıki tehlike geçmiş ti,girdiği delikten cıkmak üzere hareketlendi,can korkusu ile çok hızlı girdiği deliğin içinde birçok yöne giden değişik büyüklüklerde delikler vardı,şaşkınlık içinde ve merakla birini görmek ve nedenini bulmak istedi,biraz ilerledı ,karşısında deliğin gittikçe büyümesi deliğin yol boyunca genişletmesi ile sağı ve solu yiyeceklerle kestane fındık ceviz ile  dolu olduğunu gördü,
fare faredir ,
 hazır yiyecek deposuna düşmüştü ,ilk aklına gelen ordan birkaç kestane aşırıp kendi yuvasına götürmek oldu,sırtlandı  ve götürdü.,ama bu deliğin sahipleri olmalı niye kimse yok ,cevabını çok ta aramadı iyiki yok iyi ki kestane dolu ,bunu yarın da yaparım dedi .
      kendi Deliğine geldiğinde bir kez daha şaşırdı, yıkıldı ,kendisinin girip niye burada kimse yok diye sevindiği deliğin sahipleri de kendisi gibi sahipsiz ve içinde kimsenin bulunmadığı   kuyruks uzun deliğini  bulunca içini tamamen boşaltıp götürmüşlerdi ,kışlık olarak depoladığı bütün kestane ve çevizleri çalmışlardı.
     Nekadar kötü fareler var, bu dünyada yaşanmaz ,hiçmi vijdanınız yok sizin diyerek uyudu.
    Rüyasında kocaman bir kedinin kendisini kovaladığını görünce korku ile uyanıp deliğiğn çıkışına koştu ,karanlıktı ve buralarda kedi olmazdı,zaten kedilerden uzak yaşamak için tarla faresi olmayı kabüllenmişti,bu tehlikeyi göze alsa ,kardeşlerinden birinin yaptığı gibi , yiyeceklerin daha bol ve kolay bulunduğu insanlara ve evlere yakın yerlerde yaşamayı secerdi,neyseki rüya imiş,ama rüya da olsa bugun olumsuzluklar ,hayal kırıklığı,ve hayati tehlike ler onu rahat bırakmamıştı.
     Deliğinin önüne oturmuş komşusundan çaldığı kestaneyi uzun ön dişleri ile kemiriyor bir taraf tan da yediği kestanenin devamını araklamanın planını yapıyordu ,acaba yine orda kimse yokken birkaç tane daha aşırabilirmiyım,
   Havalar iyice ısınmış kuru yapraklar her rüzgar esişinde haşır huşur sesler çıkarıyor bazen ordan orya yer değiştirirken kuyruksuzun ürkmesine sebep oluyorlardı ,farenin tek düşmanı  kediler değildir,yırtıcı kuşların tamamı,yılan,tilki  gibi bütün etçiller fareyi ve etini çok sever ama kediden sonraki en yaman avcı en yaman düşman  yılandır,o sesler yılanın gelişini de ifade  etmesinden ürküyordu,hatta yılanlar farelere benzer  delikler açar kış uykusuna orada yatar
     farelerde çoğunlukla yılanların açtığı bu delikleri ya aynen yada biraz daha var olanı büyüterek kendi delikleri haline getirirler.içerde birkaç yöne giden yollar açarak yılanın giriş deliğinde  görülmesi halinde tahliyesi olan yollardan birini kullanıp arka delikten kaçarlardı.
    Kuyruksuzun korkusu boşuna değildi ,bu korkuları gidermek için çoğunlukla deliğin etrafındaki çok fazla kurumuş yaprakları daha taze ve nemli yapraklarla değiştirerek tedbir almışlığı da vardı, bu türün dışında görüşü olan fareler ise kuru yaprakların orda var oluşu kendilerini uyarıcı ses cıkardığı için daha gerekli görüyor ve uyguluyordu ,yılan ansızın deliğe gelir ve fareyi afiyetle yerdi,tedbirli olmaktan başka çare yok ,hayat dikkatten ibaretır  ve dikkatinizi kaybettiğiniz anda gittiniz demektır.
     Kuyruksuz fare  birincı yöntemi uyguluyordu ,deliğine girdi ve iki kıvrımli virajı geçip sırtını geldiği delik tarafına dönerek uyudu.
   Suyun deliğin içine dolması ile uyandı ,adeta onu içeri ye doğru itekliyor onu boğmak istiyordu ,ayağı yerden kesilince yaşadığı korku ile ileri dogru atlayıp tahliye deliğine doğru tırmandı,dışarı çıktığında her taraf sularla kaplanacak kadar şiddetli yağmur fırtınalı yağmur yağıyor deliğin üzerindeki yaprakları alıp götürdüğü gibi dışarıda durulmıyacak kadar şiddetle sular aşağı doğru önüne kattığı herşeyı alıp götürüyordu,yapacak tek şey var ,fındık ağacına tırmanıp iki kalın dalın arasına sığınıp fırtınadan ve yağmurun oluşturduğu selden korunmak,cesaretle ve birkaç hamle ile zıplayıp tutunduğu dalı tırmanıp hedeflediği dalın arasına kendini sıkıştırdı,öylesine sert bir fırtına esiyor ki fındık ağacını  adeta yerinden sökecek kökten sallıyor,yalnız ve korku içinde.
Yağmur ve fırtına sabaha kadar devam etti ,ne delik kaldı nede yuva ,sadece kuyruksuz değil o bölgedeki bütün farelerin ve yılanların tüm delikleri su ve çamur ile dolmuş ,kuyruksuz kadar şansı olmıyanlar deliğin içinde su veya suyun taşıdığı çamurun içinde kalarak boğulmuşlardı,bunlardan da habersiz can derdine düşmüş olan kuyruksuz,bu tür olumsuzlukların sadece kendi başına geldiğini zannediyordu ,herşeyın geçeçeği inancıyla kendini sakladığı fındık ağacına sıkı sıkıya sarılmış,ellerini hiç bırakmadan günün aydınlanmasını bekledi.
       Yağmurun ve fırtınanın sesi  ürkütücü  ve korkunçtu,ince kulaklarını her duyduğu farklı sese doğru çeviriyor sabitini değiştirmeden sesin geldiği yönü takip ediyordu,birden duyduğu seslerin tonu ve şiddeti değişti,üğültusu daha farklı ve şiddeti yüksek bir ses ve gittikçe yaklaşıyor,elleri ve ayaklarını  biraz daha kasılarak ağacın gövdesine yapıştırıyordu kendini,ses adeta seni almaya geliyorum der gibiydi,gittikçe yakınlaşan ses kuyruksuzun yanına yaklaşınca her şey bitmişti,kuyruksuz artık selin kaydırdığı kocaman tepeciğin altında sürüklenip yok olmüştu.