LÜTFİYİ ÇARPAN CIN

LÜTFİYİ ÇARPAN CIN

Gençlık yıllarında insanın hayata bakışı toz pembe olur ,hayatı hafife alan bir cesaretle zamana karşı dırenen keyfi çilesinden çok olsun istenen yapının zirvede olduğu yaşların adına delikanlılık derler,delikanlılık,deli akan kan anlamında olmasının sebebi biraz hızlı biraz hesapsız biraz kaygısız ve umarsızdır.
     Lutfi anlatılan hikayeleri cıddıye almıyacak kadar akıllı ve cesur,eğitim alamamış olmasına karşın eğitimsizliğini belli etmiyen karakter bir delikanlı.
    Balık tutmaya karar vermişti
Derenin doğduğu kendi köylerinden denize dökülen yalıya kadar yaklaşık altı kilometrelik mesafede iki köy daha vardı,herkesin ayni dereden avlanması halinde balık kalmaz ve avcılıklar boş hayal olurdu aşağı köyün muhtarı ile diğer iki köyün muhtarı buluşup anlaşmışlar avcılık yapmak istiyen köylüler ancak kendi köy sınırları içinde avlanabilecekler kararı almışlardı.
     Bu iş delikanlı lütfinin işine gelmemiş hiçbir yasal bağlayıcılığı olmıyan bu muhtarlar arası mutabakatı bilmesi, duymuş olması na rağmen  işine gelmemiş olmalıki, avcılığına devam ediyordu.
   Yanına aldığı arkadaşı ile birlikte yalıya doğru yola çıktılar yaklaşık bir saltık yolculuktan sonra akşam  karanlığı basmış tı ,biraz dinlendikten sonra bir kayanın üzerinde pompalı lüksün fitilinı yaktılar,bellerindeki küçük silahı ön cebine koyduktan sonra iki sopanın arasına gerilmiş balık ağını lüks işiğinda dışarı çıkan balıkların etrafını sararak avlamaya başlamışlardı.
    Arkadaşının kemerine bağlı un çuvalından yapılma balıkları doldurmaya yarıyan torbasına attıkları balık sayısı arttıkça,espiriler peş peşe yapılıyor,ara sırada muhtarlara selamlarla dahada heves ve heyecanla ileri doğru gidiyorlardı,
   O gün şöse yoldan aşağı inerken yolda rastlıyanlar biliyorduki ,lutfi balığa gidiyor,yine lutfiyi tanıyanlar biliyorduki lutfi iyi bir avcıdır.,bir şekilde muhtarlar durumdan haberdar olmuş olmalıki,
   Demekki lutfi kimseyi dinlemiyor,resmi olarakta herhangi bir mueyyide uygulanamıyacak öyle ise tek yol kalmıştı o da korkutmak.
   Köyde daha önceleri hemen herkese anlatılmış olan hikayenin en çok bilineni karanlık derelerde cinlerin yaşadığı  hikayesi idi ve lutfi de bu hikaya ile  korkutulacaktı.
pröje tamamdı
   İkinci molaya sıra gelecek kadar yoruldular önlerinde düz ve geniş bir dere yatağı var burası balığın avlanması en zor olan yer ,balık işığa çıkar ama sizide gördüğü için kendine yaklaştırmaz ,burayı pas geçip daha kayalık olan göletlere doğru hamle yapacakken ince ve küçük taşların birer saniye  ara ile göle düştüğünü farkkettiler,birincisine yanlış görmüşüzdür zannıyla aldırış etmediler ancak peşinden gelen iki üç ve devamen sürekli olunca derenin taşın geldiği yönün aksi tarafına geçip ne olduğunu anlamaya çalıştılarsa da taşın geldiği yönden hiçbir insan sesi yada ibaresi yoktu ürküp korktular,
onca anlatılmış hikaye varken hiç etkilenmemek de imkansızdı,
evet Lütfi cesur ve hikayelere de uydurma şeyler diyordu ama şu anda olanlara da anlam veremiyordu,titrek sesiyle kim var orada diye iki üç kere bağırdı isede cevap gelmemişti,tek çare kaldı ,
cebindeki silahı çıkardı önce bir el havaya ateş etti,gelen çakıl taşının kesilip kesilmediğini bekledi ,taşlar gelmeye devam ediyordu,insan olsa silahtan korkar kaçar dı diye düşünen lütfinin ayakları titremeye başladı,ince hesap yapacak akıl terazisi kalmamıştı silahı direk taşın geldiğiyöne doğru nişan alarak iki mermi daha sıktı,
taş yağmuru yine durmadı,arkadaşına korktuğunu göstermek istemeyen Lütfi sessiz sessiz kayanın dibinde korkuyu yaşarken arkadaşı dayanamayıp buradan bir an önce gitmeleri gerektiğini  söyleyince dereden yukarı bir patika yol bulup hızlıca şösenin bulunduğu yere çıktılar hiç arkalarına bakmadan maratoncu koşusu ile eve geldiler.
     O akşam Lütfiyi uyku tutmadı yarım yamalak dalmalarla sabahı buldu
    Başlarına gelenleri kimseye anlatmadan ertesi sabahı beklediler ve gündüz gözü ile nelerin olduğunu anlamak için aynı mevkiye gidip incelemeler yaptılarsa da pek bir şey anlamadılar,arkadaşı anlatılan hikayelerin kısmının doğru olabileceği tartışması nı inatla inkar eden Lütfi ye karşı galip gelememişti ama düşüncelerinde bir gedik açmış olmalıki ara sıra ,bende pek anlamadım diyerek kendini ele veriyordu.
    Buakşam aynı yere tekrar gideceklerini söylediğinde arkadaşının korkudan uydurduğu bahaneleri kabul etmemek için korkaklıkla suçlıyarak onu mecbur bırakmış, tekrar akşam yola çıkma hazlığı yapılmıştı,
pröjeyi yapan Lütfi bir arkadaşını daha bu işe dahil etmiş onu kendisinden önce aynı menzilde saklanmak üzere herhangi bir avcı malzemesi ve kıyafeti olmaksızın gittiği için kimsenin dikkatini çekmeden sipere saklanmıştı.
     Yine silahlar cepte ama bu sefer jarjörün dışında çepler de mermi ile doldurulmuş,yetmezmiş gibi uzun sallama bıçakları da bellerindeki kemere kılıfı ile bağlamışlardı,donanımı ve cesareti tam birbuçuk delikanlı yine herkesin göreceği ve bileceği yer ve saatte dün bıraktıkları yerden başlamak üzere dereye indiler.
     Lüx yakıldı balık ağı hiç açılmadan aheste adımlarla balık tutuyorlar izlenimi verecek kelimeler seslendirilerek bir yerlere mesaj gönderiyorlar gibi iken dün yaşananların aynısı yaşanmaya başladı ,
pröjenin uygulanma zamanının geldiğine karar verdiklerinde yapılacak ilk iş havaya bir el ateş ederek silah sesi ile üçüncü arkadaşlarını uyarmak olacaktı.
taşın geldiği yerin bir arkasında mevzilenen arkadaşları denizden topladığı taşımakta zorluk çekecek kadar çok çakıl taşlarını birer ikişer atmaya başladı,
şimdi  korku sırası korkutanlarda idi  lütfiyi balık tutmaktan uzaklaştırmak için yapılan oyun anlaşılmış açığa çıkmaktan başka çareleri kalmamış olmalıki hoo heey biziz  diye bağıran üç adam şösenin hemen altındaki saklandıkları  kocaman kayanın arkasından yola çıktılar,
şaka idi şaka diye işi yumuşatma peşinde olan yine lütfinin yaşıtı aşağı köyün cocuklarına büyükleri bu vazifeyi vermiş onlarada yapmak düşmüştü,
iş kolaydı zaten onca anlatılmış hikaye var sadece küçük bir gerçeklikle sonuca ulaşılır zannedilmişti ama plan bozulmuştu.
    Üçüncu arkadaşın elindeki pilli feneri yüzüne tuttuğunda tam olarak kim olduğu anlaşılmış ançak hikayelerin etkisi hala geçmemiş olacakki tanıdık bildik bu delikanlının ayaklarının ters olup olmadığına da bakmadan edememişti.
   Bu üç beş dakkalık süre yüksek tansiyon ve gerginlik içinde geçmiş lutfi ve arkadaşı dere yatağından yanlarına ulaşmışlardı,Lütfi hırs ve hınç la şöseye çıkar çıkmaz hiçbir laf etmeden ilk önüne gelene kafayı indirdiği gibi aşağı düşen e kimse bakamadan ikincisinı yakalayıp öylesine bir Osmanlı tokadı çaktıki ikincisine gerek kalmamıştı sıradaki korkudan elini bile kaldıranmadan nasibini aldı
 sonra lutfi kendi kendine sakinleşmeye başladı,asıl suçlular bu arkadaşlara yaptıranlardır,
 bu işi  onlara  yaptıranlara cezasını nasıl verip veremiyeceğini de düşünmüyor değildi ama kuşak farkı,büyüklere olan saygısı  saygı  buna engel oldu.
üçü birden yerden kalktılar ,Lütfiye söyliyecekleri hiçbir şeyleri yoktu,gururları kırışmiştı ama ne çareki haksız idiler,onlarda tam donanımlı ,hepsinin cebinde en az Lütfinin taşıdığı kadar silah ve mermi var ,ama haksızlar,
hep beraber derenin üzerine düşen ay ışığına doğru gidip büyükçe bir kayanın üzerine oturdular,kocaman bir kara fırın ekmeğinin yanında annelerinin sobada kuruttuğu tuzlu peyniri salatalıkla birlikte yedikten sonra ,
cilveloy nanayda türküsü ile kırmızı benekli alabalığı tutmak üzere dere boyuna daldılar
  Artık Lütfi ve arkadaşı bundan sonrakı derelerin cinlerine inanmak gibi bir engel kalammış özgürce ve imkan buldukça avcılıkla kırmızı beneklı alabalıklı  köylerinin tadını çıkarmaya devam ettiler.