Wilhelm Brasse

Wilhelm Brasse

Avusturyalı fotoğrafçıdır
ikinci dünya savaşı sonlarında Hitlerin Varşovada geride bıraktığı vahşeti birbuçuk yıl boyunca fotoğraflamış,birdaha da fotografçılık yapamamıştır.
    Ona ilk görev verildiğinde işin,ağırlığını biliyordu,yapacağı vazifenin gelecek nesle,insanoğlunun dersine, aktarılması gereken bilgi ve belgeler açısından önemini bildiği için,zorluğundan çok,erdemine  odaklanmıştı,fotoğrafçılığa başladığı günden bu güne kadar çektiği tüm fotoğrafları  değişik ajanslara  servis etmiş, hiçbirini kendine saklamamış biri olarak,şimdi çektiği fotoğrafların servis edilmesi halinde toplumun içine düşeceği ürküntüyü tahmin etmiş olmalıki,hemen her çektiğinden sadece birkaç daha az vahşet içeren resimleri servis edebilmişti.
    Bugün hala çektiği birçok resim gizemini korumaktadır.
    Polonyada varşova dan yola çıkan trene bindiğinde anlatılan hikayelerin korkunçluğunu kafasında oluşturmaya, kurgulamaya çalışıyordu konuyla ilgili onca film izlemiş onca kitap okumuş araştırmalar yapmış biri olarak, olmuş olanlarla ilgili hayali sanaryosunu yazarak kendini göreceklerine hazırlıyordu,yol boyunca elinden düşürmediği kara kalemle karalamalardan oluşan birkaç remi,anlamlandırdığında bile tiksinti duymuştu.
    Buharlı trenin sesi yada rayların gürültüsünden  ,hiçbirini duymuyor,gideceği yer Krakow a odaklanmış yaklaşık yedi saatlik sureyi yapacağı çalışmaya dair hazırlıkla geçirme yi düşünüyordu,akşam başlıyan yolculuk sabaha doğru bitecek ve ordan alacağı bir yardımcı rehber ile Nazi kampının kuruldüğü Auschwitz e gideceklerdi.
    Trenden indikten sonra kendisini karşılıyan rehber ile birlikte Almanların hitlerden miras kalan susuz çalışan burunsuz sarı bir minibüse binerek yola koyulduklarında ,aklının ve fikrinin ,kafasında oluşturduğu vahşet görüntülerine tezat,yol boyu öyle güzelkilerle dolu ki,ağaçlar ,çiçekler,küşlar,sanki tatil köyü yolculuğu gibi idi.
    İnsanlığın yokedildiği kamp
    Minibüsten inip elindeki çantasını rehberine uzattı,yarım yakalı ceketinin düğmesini iliklerken başlıyan yağmur etrafı daha da kasvetli hale getirmişti,bu tür havalar da kolay yürülsün diye etraftan toparlanılmış taş parçaları ile hazırlanmış yürüyüş yolundan birkaç metrelik mesafede kampın kapısına geldiler.
    Kampın etrafı alel acele telle çevrilmiş,öncelikle hayvanlar ve kontrolsuz insan giriş çıkışını önlemeye yönelik dikenli telin etrafını kapattığı metal çitten içeri girdiler, ilk muhatap asker resmi giriş iznini onayladıktan sonra rehberin konuşmasıyla kampın ilk başlangıç noktası olan tuğladan duvarlarla kaplı yarım çatılı geçmişte nizamiye olarak kullanılan bina nın görüntüsü bile, gelirken kafasında sanaryosunu yazdığı hikayeden daha ağırdı.
    Rehber bunu fark etmiş olacakki ,kendini bunlara alıştırmalısın dedi
    Gayret göstereceğim
    Nazilerin arı ırk,arı hastalıksız nesil,ideolojisi gereği
    SS subaylarının kadın ,çocuk,yaşlı,sakat ve eşçinselleri ayırdığı  ilk nokta da gördüğü her ayrıntıyı karesine alırken,şövalelere asılı sergilenen  o günleri anlatan yazıları okuduktan sonra çektiği her resme anlamlar yüklüyor,bu acıyı yaşıyanları hayal ettiğinden olmalı,ayakları titriyordu,
rehber için aslında tahmin ettiği şeyler olmuştu,daha önce rehberlik ettiklerinde de hemen aynı tepkiler görmüş biri olarak bu duruma alışık tı yada sürekli görüp anlattığı için belkide kanıksamış,belleğinde sıradan hale gelmişti.
    fakat bu sefer rehberlik ettiği insan bir sanatcı ve doğal olarak ,farklı bir duyarlılık ve sorularla karşılaşıyor olmasından dolayı şimdiyekadarkinden daha başka duyguları ortaya çıkarmıştı.
    Wilhelm Bresse daha başlamadan enerjisini bitirmiş,gördüklerin çektiği resimlerin yükünü taşıyamaz hale gelmişti,nizamiyeden kampın içine doğru geçerken ahşaptan yapılmış dört beş kişinin oturabileceği banka oturdular,makinasını boynuna asıp ellerini dizlerinin üzerine koyup bacaklarını sıkmaya başladı,sırtını yasladığı duvardan ürkerek kendini öne doğru çekti, gözleri kapalı birkaç dakka oturdular.
    Küçük bir mola verip enerjisini toplamak istemişti,
ilginç olan yerde hiçbir canlı yoktu ne bir karınca ne bir sıradan böcek
    ilk girdikleri gaz odası oldu,
dort duvar tek giriş kapısı olan yaklaşık altı metrelik sıradan dar tuğlalarla yapılmış,sivasız tavan tabliyesi ne asılı iki çanak avize kalın bir zincirle aşağı doğru sarkıtılmış,sanki iki göz gibi,bu iki avize neleri görmüş,neleri duymuş,iyiki dili yok iyiki analatamıyor,yoksa buna yurek dayanmaz
burada rehberin verdiği bilgiye göre
    Kadınların saçları kesilir bununla savaşan alman ordusuna eldiven ve çorap yapılırmış ,sadece bu kampta iki ton saç toplanmış,
altın kolye bilezik ve dişler eritilip Alman merkez bankasına gönderildikten sonra infazlar başlarmış.
    Gaz odalarına girerken herkesi soymuşlar,kadın erkek,cocuk demeden düş alacaklarını zanneden insanları elli kişilik depoya dörtyüz kişiyı üst üste yığarak doldurmuşlar.
    Emir şöyledir
    Yirmidört saatte beşbin kişi infaz edilecek
salonun üstüne iki baca yerleştirilmiş ve buradan zehirli gazlar atılmış,gazlara en yakın olanlar yaklaşık onbeş saniyede ölmüşler ancak biraz uzak kalanlar bu vahşeti seyrede seyrede onbeş dakkada ölmüşler,
 
insanoğlunun vahşiliğinde acaba başka bir varlık varmıdır diye düşündü
beyni allak bullak oldu,mesleğinden,insanlığından,insan olduğundan utandı,rehberin yarım metre yanında olmasına rağmen,sert bir uslupla ,
işini düzgün yapsana,beni niye yanlız bırakıyorsun,,,diye bağırdı
rehber ne olduğunu bildiği için hiç tepki vermeden,başını öne eğdi,
yorulduysanız çıkalım
daha görecek ne kaldıki
var birazdaha
görelim, işimi bitirmek istiyorum,
peki efendim
    Gaz odasından çıktılar, eskiden sacdan olan kapı aynen muhafaza edilmiş olmalı,üzerinde hala insan tırnak izleri var,ordanda birkaç resim alıp karşı odaya geçtiler burası hala insan yanığı kokuyor,duvarlardaki islerin insan yanığı olduğunu bilmek korkunç bişey,insan aklının buna ermesi mümkün değil,burada işe göre hazırlanmış fırınlar var,burası hemen önce geldikleri salon kadar bir yer,ancak alınan talımatlara uygun yirmidört saatte beşbin kişiyi yakacak kapasitede yapılmış,bunun için uygulamada ilk zamanlar tek sıra dizilen insan bedenleri ihtiyaca cevap vermeyıce,önce bir sıra dizilen insan bedenlerinin arasına odun konulmuş üzerine birkaç sıra daha insan konulduktan sonra üzerlerine benzin dökülerek yakılmış.
    Vahşetin dözu o hale gelmişki Wilhelm Brasse ,bunun sanaryo olup olmadığını rehbere sorduğunda,alacağı cevabı bildiği için,cevabını beklemeden kendi işine döndü.,gözlerinden akan yaşın artık görülüp görülmemesi hiç önemli değildi,şimdiye kadar sakladım zannettikleride herkes tarafından görülmüştü,zaten her insan evladının bu görüntü karşısında vereceği çok normal tepkinin saklanmasına da gerek yoktu.
    hemen yanlarında ortalarına aldıkları rehberden bilgi alan kalabalık bir gurup vardı,rehberin anlattıklarına akıl erdiremiyenlerin yanında bayılanlara müdahale ediliyor sakinleştirildikten sonra poğramlarına devam ediyorlardı,onların yüzleri birbirine dönük olduğundan birbirlerinden gözyaşlarını saklamaları mümkün değildi,belki bu yüzden hiçbiri Wilhelm gibi kendini saklama gereği bile duymadan duygularının boşalmasına müsaade ediyorlardı.
    Kendinden geçmiş,aldığı fotoğrafların sayısını düşünmeden her yazıyı her anlatılanın yaşandığı noktayı resmetme işine devam ediyordu,
önündeki sıralı şovalelerın birinde 
 katledilenlerin içinde ikiyüzellibin cocuk vardı ,diye yazıyordu
düşünmek bile mümkün değil
 
   Yirmi milyon insanı katleden bu savaşın içinde 
savaş bittiğinde ,ölüm sırası gelmemiş sekizbin insanın kurtarıldığı bu kampın son bölümümün ,yaklaşık bir kilometre uzağında yine tuğladan, ahırdan bozma,kırmızı çatılı,derme çatma bir bina ,
burada infaz sırası gelmediği için bekliyenlerin bir çoğu , tovalet ve su olmadığı için pislik öyle bir seviyeye ulaşmışki bir çoğu veba hastalığından ölmüş,
    şövalelerdeki yazıları okumadan resmederek, kendini toparlayıp resimleri tab ettikten sonra okumaya karar verdi aksi halde ayakta durmaya mecali kalmamıştı
    Kısa bir yazıyı resmettiğinde hemencecik okuyuverdi
    Bazı aralar gelen ss subayları rasgele seçtikleri hastalara sizi doktora götürüyoruz diye gaz odalarına götürüp önların infazını öne alarak......iyilik ederlermiş.
   Bitmesi için kendi kendini bukadar zorladığı hiçbir işi olmamıştı bu işin, iş ile de ilgisi yoktu
insanlığın bittiği duvarları,kapıları
gaz bacalarını
duvardaki insan sülüetinde izleri 
makinadan çok beyninde kalan filimlerle kamptan geri cıkmaya karar verdiğinde artık aynı adam değildi,
girişten başlayıp kampın en son noktasına kadar yürüdükleri yolu normal sürenin yarısından daha azıyla,kacar gibi dışarı çıktılar,sanki,,  ss subayları arkadan hayalet olup seslenecek ,
rehberine acil bir doktor çagırmasını söyledi,arabaya binip Auschwitz e döndüklerinde hastahaneye yatırdılar,yaklaşık bir hafta burada pisikolojik tedavi gördü,ilaçların desteği ile geri hayata başladığında resimlerinin sadece birkacını servis etti,diğerleri kendisinde saklı kaldı.
                                                   not:bu bir hikaye değil yaşanmış bir kesitin anlatımıdır.