23-07-2020

Toraja

Eski dersim şimdiki adı Tünceli de ovacık ilçesinde doğmuştu,
kendini bildiğianda Munzur çayının kenarında kıl keçisi otlatmaya başlamıştı,
Tünceli fakir bir il özellikle tarıma ve hayvancılığa dayalı bir ekonomisi var,sanayı ve ticaretin yok denecek kadar az olması ilin sürekli göç vermesine sebep olmuştur.
   Halı ipliği üreten birkaç küçük işletme varsada onların tamamı elazığ ekonomisine entegre olarak çalışmaktadır,yılın dört beş ayı karla kaplı olan dağlarında bodur meşe ağaçları ile kaplı dır,su kaynakları açısından çok zengin olmasına rağmen su ürünleri üretimi ve tüketimi yok denecek kadar azdır.
   Ali munzur çayının geçtiği ovacık ilçesinde ilkokula başlayıncaya kadar koyun gütmenin dışında akşamları evde dinlediği mistik hikayelerle günlerini geçirmişti.
ilkokula başladıktan sonra beşinci sınıfta babasının isteği ile halı ipliği üreten bir atölyede karın tokluğuna işe başlamıştı,herkesin koyun otlatmaya devam ederken Alinin böyle bir işe başlaması arkadaşları arasında ona bir ayrıcalık kazandıracak kadar önemli bir durumdu.
   Orta okula başladığında eve televizyon alınmış elektrikler gelmiş bir anlamda medeni dünya ile tanışmışlardı,birkaç kere sabotajlarla elektrik hatları tahrip edilmiş televizyon vericileri yıkılmış olmasına rağmen devlet gelip tamir ederek tekrar eski haline getirmişti.
   Ali okudukları kitaplardan öğretmeninden çok etkileniyor televizyondan anladığı kadarıyla yaşadığı hayatın dışında başka hayatlar vardı,evde anlatılan mistik hikayelerin ne maksadını biliyor nede sonucunu,sadece dinliyor,birçoğunu da yorumlayıp anlıyamadan uyuyordu.
   Televizyonun etkisi ile orta okul bitince babasının pröjesi gereği halı ipliği işine devam edecekti,üç yıl tamamen karın tokluğuna çalıştığı işi öğrenmiş işçi seviyesine gelmişti,eve para getirme şansı vardı,ama o babasına liseyi okumak istediğini söyledi,kırmadı babası ve liseye devam etti.
   Birinci sınıfta başlıyan ergenlik yıllarını kendine güven açısından iyi değerlendirdi,halı ipliği atölyesinden gelen havası ile lisedede etkin biri idihayatı anlamaya yavaş yavaş yorumlamalara başlamış,duydukları okudukları,yaşadıkları,okul kitaları,televizyon ,tatil günlerinde gitmeye devam ettiği halı ipliği fabrıkasında ustaları ve büyüklerinden dinlediklerini harmanlamaya başlamıştı.
   Hayatı nlamlandırmak kolay değil,sizden büyüklerin anlattıklarının etkisi çok normaldır,onu ancak sorgulıyanlar doğrumu yanlışmı teraisine koyabilir,kolaya kaçıp duyduğunu doğru zannedenler,inandıkları yanlışı savunmaya devam eder dediği günler lisenin son günleri idi.
   Kendi yaşıtları arasından ilkokuldan başlayıp liseyi bitiren tanıdıklarından sadece veli adında biri kalmıştı,çoğunlukla onunla yarenlik eder onunla kafasındaki sorulara cevap bulmak için beyin fırtınası yapardı,okudukları kitaplara alternatif,farklı yazarların kitaplarına ulaşma şansları olmamıştı,evet bir kitap satan küçük bir dükkan vardı ama hemen her kitap başka yazarlar bile olsa aynı şeyleri ayni fikirleri anlarıyordu.
   Televizyon da olmasa tek doğru,tek yol,tek inanç kalacaktı,
   Lise bittiğinde babası aynı beklenti ile Alinin halı ipliği atölyesinde çalışıp eve ekmek getireceği beklentisi vardı,Ali yine herkesi şaşırtarak imtihanlara girerek ünüversteye gireceğini söyedi,büyüklerin tamamı bu duruma sevinmiş olmalı ,gurur duyacakları bir çocuk yetiştiriyorlar dı,her fırsatta kıl keçisini gütmesi için Alinin önune süren annesi,para kazanacak kadar işi öğrendiğine inandığı babası ,onsuz bu işlerin yürüyeceği Alinin okuması gerektiği konusunda ikna oldular.
   Sınav için elazığı yazmıştı ,ilk olarak ilinden çıkacak Tünceliden başka yerlerin de olduğunu ilk defa gözleri ile görecekti,ovacıktan Tünceliye ilk gittiği orta okul yıllarındaki heyecanı tekrar yaşıyordu,hem heyecan hen kaygı var,kendi başına hayat başlıyor diye aklından geçirmişti,endişesi ni gizledi,meydana gelen adrenalinden olmalı herkese herşeye sevgi ile bakıyor sevgi ile selamlaşıyordu.
   Tünceliye halı ipliği götüren atölye işçisinin yardıma ihtiyacı olduğu için kamyonetin kasasında götürdüğünde ,dağlar ve sulardan başka seyredecek hemen hiçbirşeyın bulunmadığı yollar bitip şehir merkezinde iplikleri verecekleri tüççarın dükkanında indiklerinde etrafın kalabaklığı ve hareketi sindirmekte birhaylı zorlanmıştı,ama şimdi durum başka kocaman bir Elazığa gidecek,otöbüse binip yolculuk yapacak ve elindeki adres bulup sınavına girip ertesi günü geri gelecek,
   Babasının verdiği adrese hertarafından sesler gelen eski bir otobüsle geldiğinde artık Elazığ burası olmalı demişti,evet elazığ burası idi,onu alan akrabaları akşam misafir edip ertesi günü sınava gireceği okula kadar götürmüş sınavdan sonrada aynı ötöbüse bindirip Tünceli den Ovacığa gelmesini sağlamışlardı.
   Belki hırs belki şans,belki iyi bir lise eğitimi bilinmez ama Ali ortadoğu Teknik Ünüverstesi Biyoloji bölümünü kazanmıştı,okula başladığında aslında yeni bir Ali dünyaya gelmiş eski aliyi Ovacıkta bırakmıştı,girdiği ortamın okuduğu okulun,arkadaşların bir insan üstünde böylesine etki kurması kabüllenilmesi zor olsada bir gerçek ve yaşanıyor olan bir vaka durumunda idi.
   Kaldığı yurtta ve sınıfında hemen hergün bir etkinlik vardı ,bazen sosyal bazen siyasal temelarla gençlik hareketli tutuluyor,muhabbetlerinde eskiye dair gelen sorulara cevap verecek kadar bile vakti olmuyordu,kafası büsbütün karışmış olmalıki içini boşaltmak için oturup veliye mektup yazmıştı.
   Sevgili kardeşim öncelikle hasretle selamlıyorum,
ovacıkta büyüklerimizden öğrendiğimizden Alevi olduğumuzu söylendi buna göre ritüellerimizi yerine getirdik,lise yıllarında islam inancında dört meshebin daha olduğunu,daha sonrada dünyada da ayrı musevilik  hiristiyanlık hatta hindüizim gibi dinlerin de var olduğunu öğrendik,herhalde hepsinin maksadı aynı toplumu kolay yönetmek veya sömürmek,birinin diğerine bir farkın olmadığına kanaat getirdim.demişti.
   Yıllar çabuk geçti okul bitti,şimdi kafasındaki bilgileri kullanabilecek modern ilmin donatısı vardı,daha kolay diyalektik yapıyoridaha çok bilgiye daha kolay ulaşıyordu,hele internet ona kocaman dünyanın penceresini açmişti.
   İncil,tevrat ve birde Türkçe Kur an aldı, hinduizmin kitabi yokmuş onlar daha çok yazılı olmıyan geleneksel öğretileri din diye kullanıyorlardı,en önemli ritüelleri olan dünyanın en kirli ve pis nehri olan Ganj da suya girip aklandıklarını günahlarından arınıp temizlendiklerini öğrendiğinde bu inancı araştırmaya bile gerek duymamış anlamak için bukadarı ile yetinmişti.
   Tevrat ile incilin birleştirilmiş bir kitabını bulmuş ikisinin hemen hemen birbirinde farkı olmadığını özellikle İncilin İsaya Allahın oğlu Allah demesi yetmemiş gibi İsanın Annesine kimsenin eli değmeden Hamile kalmasından kaynaklı kuşkularının olduğunu görmesinden sonra sıra Kur an okumaya gelmişti.
   Aldığı eğitim ekolojik zinciri,insan ve hayvan anatomisi,birazda astronomik bilgiler ışığında müslüman olmasına rağmen ilk defa okuduğu kur an dan aldığı bilgiler ile örtüşmüş birçok anlamadığı konu olmasına rağmen anlamlandıramadığı konu hiç yoktu,aynı kitabı hiç bırakmadan üç kere daha okudu.
   Arkadaşlarının sürekli eline tutuşturduğu darvinizim masallarına destek kitaplarını da evde kule yapmış cevabını bulamadıklarını arkadaşlarıyla paylaşınca ,bilim biraz daha ilerlerse onların da cevabı bulunacak diyorlardı,
   İşe başlamıştı ara sıra da olsa babasına para gönderiyordu,aradan birkaç yıl geçmiş olmasına rağmen kafadakiler aynı vaziyette değişmeden yerinde duruyordu.
   onun islam da kalmasını sağlıyan özellikle hiç okuma yazma bilmiyen Muhammede kitabın indirilmesi,kendisinden asırlarca önce yaşamış firavunun neler yaptığını kitaba yazmasının mümkün olamıyacağı gibi,atlas ile hint okyanusunun birleştiği nıktada sıcak ve soğuk suyun karışmadan ortada bir perde olduğunu bilmesinin mümkün olamıyacağından bahisle bir bütününden etkilenerek,araştırmaya devam ediyordu.
   Birgün alakalarını bildikleri konuya katkı vermek için okul arkadaşlarından biri ,dalga geçmek adına ona Endonezyada seninkileri tekrar diriltiyorlarmış ilgilen istersen demişlerdi,aslında Alinin araştırma merağının bu derece yüksek olduğunu bilmiyor olmalarından olsa gerek güya sadece espiri yapmışlardı.
   İnterneti açıp Endonezya Toraja yazdığında gördüklerine inanamdı.
   İşyerinden yıllık izne ayrılacağı zamana göre hazırlıklarını yapıp,tüm seyahat güzergahını belirlemişti,kendisi ile yola gidecek birini aradıysada başarılı olamadı,bu seyahatı yalnız gerçekleştırecekti.
   Temmuz ayı başında izne çıktığında daha önce satın aldığı Endonezya hava yolları biletini cebine koyup Ankaradan önce istanbul ordan direk Endonezyaya başkenti olan    Cakarta ya    uçtu ordan toraja bölgesine otöbüs ile geçtikten sonra yerli dili bilen bir İngiliz rehberle Toraja yerli halkının yaşadığı yere gitti
   Coğrafya öyle güzel öyle verimli ki Ovacık ile kıyaslama aklına gelince hüzünlendi,dağlar tepeler kıraç topraklardan,böyle verimli yağmurlu dümdüz ovalar,kıskanmamak mümkün değil,tercumamına geçim kaynaklarını sorduğunda büsbütün şaşıracak cevabı aldı,
bunların geçim kaygıları yok,sadece karnını doyurdumu yeter
yorumlıyamadı sustu
   Küçük eski bir otomobil kiralamışlardı şöför alışık olduğu turist gezdirmeden gelen tecrübe ile onları ilgilerini çekecek güzergahtan giderken gördükleri mimari eserleri hayranlıkla seyrediyorlardı,insanın anlamakta zorlandığı şey geçim ve gelecek kaygısı yaşamıyan bu insanların bukadar sanatsal özelliği olan bu binaları hangi dürtüile yaptıkları idi.
   Tercümanın belirlemiş olduğu gezi poğramı ve hedeflerinden ilkine geldiklerinde onları kocaman bir insan topluluğu karşılamıştı,bunun nedenini sorduğunda,
burda gelenek böyledir gelen yabancı kim olursa olsun misafir olduğu ailenin tüm fertleri hazır olur ve karşılama merasimi yapılır,bunu ovacıktada yapılan misafire aşırı hürmetle örtüştürmesi zor olmadığı için anlamakta zorluk çekmedi,ama tercumanı buna neden sessiz kaldığını anlıyamadı.
   Tercumanın bu evi seçmesinin sebebi,o evin iki sene önce ölen evin büyüklerinden birinin gömülü bulunduğu mezardan geri cıkarılma merasimi yapacak olmaları idi.
   O akşam misafir oldukları evde iki saat oturdular ,ev tam bir bayram havası içinde,neşeli muhabbetler,sazlı sözlü eğlencelerle yarın karşılıyacakları iki yıl önce ölmüş insanın verdiği mutluluğunu yaşıyor onu kutluyorlarmış.
okuduğunda inanamadığı abartılı anlatım zannettiğini yaşıyarak görmüş yarını beklemek üzere evden kalacakları otele geçmişlerdi.
   Verilen saatte tercumanı ve aynı taksi şöförü ile birlikte akşam bıraktıkları eve geldiklerinde yine karşılama töreni ve ikramlarla karşılandılar,cenazeyi mezardan cıkarmak için yola cıkacak olan kalabalık bir insan topluluğu vardı,izgara şeklinde yaklaşık on santim kalınlığında bambu ağaçlarından yapılma kasnak üzerine yerleştirilmiş cenaze taşımak için yapılmış taht şeklinde iki metreye dört metre eninde,şapka tereğine benziyen üst gölgelikle kapatılmış catı sekiz on kişilik gençlerden ibaret insanlar sırtlanarak,yine sesli sazlı eğlencelerle mezarlığa doğru yürümeye başladılar.
   Hemen her davranışı ve mimikleri inceliyen Ali ye bazen sormadan konuşan rehber olanları ve olacakları aktarmaya çalışıyordu.
   Tahta benzer bu tabutu taşımakta zorlanan insanlar bazen istemsiz olarak yere koyuyor dinlendikten sonra mezarlığa doğru tekrar ilerliyorlardı,bu birkaç kez tekrarlandıktan sonra kalabalık bir yerde durunca tercuman rehberin de dediği gibi mezarlığa gelmişlerdi.
   Müzik aleti olarak kullanılan yerel sazların tınılarının artışı ve halkın katılmadaki ses tonlarını yükselmesi ile dört kişi gidip kayaların dibindeki mezarın kapağını açtılar,mezarın kayaların yamacında oluşu onları yüksek yerlere gömerek onurlandırmak istemelerinin yanında yabani hayvanların cesetleri yemelerine engel olmak için olduğunu öğrenmişti.
   Yamaca tırmanıp yirmi dakka gibi kısa bir zamanda,bezlere sarılı cesedi çıkardılar,aşağıya indirmek için belliki daha önce hazırlanmış teleferik vazifesi gören iplere sabitleyip kalabalığın bulunduğu yere indirdiler.cenaze cürümemiş fakat yüzü tanınmıyacak hale gelmişti,cenazeler ölümden hemen sonra damarlardan verilen ilaçlarla bir anlamda mumyalanıyor çürümelerine engel olunuyordu.
   Özellikle ölümden sonra cenazenin evde birkaç ay beklettikleri için kokmasını engelliyecek kimyasal karışımlar enjekte edilir ailenin bütçesine göre bekletilen zamanın sonunda iki sene sonra ailenin yanına tekrar getirilmek üzere toprağa verilir.
özellikle ikinci hayatında kullanmak üzere sağlığında hazırlamış olduğu kıymetli eşyaları de dahil olmak üzere toprağa verilir
  Kendi içinde ilkelliğin dibini yaşıyorlar dedi
  Çıkarılan cenazenin misafir oldukları evin büyüklerinden olduğunu biliyordu,cenazeyi sarılı bezinden çıkarıp herkese gösterdiler,sevinç ve sevgi ile cenazeyi meşakatle götürülen taht şeklindeki tabuta koydular,arkadan ve önden saz ekibinin caldıklarına merasimde bulunanlar sesleri ile eşlik ederek birkaç duraktan sonra eve geldiler.
   Ali ilkelliğin bu derece tavan yapabileceğini hiçbir zaman düşünemezdi,kendini aklını,duygularını kontrol ettiğinde bir boşuğu yaşadığını hissediyordu.
   Heybetli,süslü ve ağır elle taşınan cenaze arabasının konulduğu yerden cenaze alınıp evin içine getirildi,elbiseleri değiştirilip yenilendi ,yeniden ilaçlanıp herkesin görmesi ziyaret edebilmesi ve cenaze ile hasret giderebilmesi için belirlenmiş veranda işlevi gören evin arka kısmında çatının altına konuldu.
   Cenaze nin ailesi ile ,ailenin de cenaze ile olan hasreti giderme buluşması olan bu ritüel,ali için anlaşılacağı kadar anlaşılmış,görülmesi gerekenler görülmüştü.
  Endonezya nufusunun çoğu müslüman dır, 
  Toraja halkı hiristiyanlaştırılmış olmasına rağmen atalarından gelen bu merasimleri bırakmamış karma bir din haline getirdikleri inaç biçimini yaşıyorlardı.
bu merasim her üç senede bir tekrar edilir taki aynı aileden bir başkasının vefat ettiği güne kadar böyle devam eder.
   Eğer bir çocuk doğmadan anne karnında ölürse,onu bir ağaç koğuna koyarak ağzını kapatırlar,cocuk mezarı haline gelir,o ağaca bir cocuk ismini verirler,anne babası ona cocukları gibi bakar,asla kesmez ve kestirmezler.
  Bukadarından fazlası gereksiz artık gidelim dedi,ailenin izni alınarak oradan ayrıldılar.
  Aynı hava yolu ile istanbula indiğinde karşısına çıkan ilk insana sarılası geldi utandığı için yapamadı,Ankaraya geldiğinde ilk işi hiç gitmediği Kocatepe camisine gidip nasıl yapıldığını bilmediği cuma namazı kılmak için kitaptan öğrendiği abdestini alıp içeri girdi.
   Öyle bir kalabalığın ,olacağını hiç düşünmemişti,
   Kürsüden konuşmacının Kuran dan alıntılar yaparak,Hiç akıl etezmısınız emrinin birkaç yerde özellikle vurgulandığını hatırlattığında,daha önce kendisinin de okurken rastladığı bu uyarıya dikkat çekmesi onu duygulandırmıştı,namazın bitişinden sonra caminin etrafındaki kalabalığın dağılışına kadar onları seyretti,çıkış merdivenleri başında bekliyen çiçekçilerden bir demet alıp evine götürdü,artık kafasındaki denklemleri çözmüş huzur içinde hayatına devam edecekti.